Yirmiüç On ‘yarı kurgu’ bir romandır, gerçekle ve gerçek kişilerle ilişkili değildir. Elif Seba, kendisini rakamlar ve temizlikle ilgili obsesyonu olan bir İngilizce öğretmeni zannetmektedir. Ev arkadaşı, babası, kardeşi derken gittikçe büyüyen bir grubun onun üzerinde oynadıkları oyunu fark ettiğinde, aslında dahi bir genetik mühendisi olduğunu da anlar. Böylece bir yandan takıntıları ile başetmeye çalışırken, bir yandan da peşinde olan insanlarla savaşmaya başlar.
İstanbul, Lizbon ve Paris’te birbirini nefes nefese takip eden olaylar, Yirmiüç On’un gerçek temposunu oluşturuyor. Elif, başına gelen merak uyandırıcı her felaket ile düşündüğünden daha karışık bir çıkmazda olduğunu anlar.
Alzheimer hastaları için bulduğu ilaç formülünü dünyadaki üç büyük dine mensup etnik gruplar ele geçirmek istemektedir. Bu grupların her biri, ilacı kendi hedeflerine uygun şekilde nesiller yaratmak için kullanmak istemektedirler. Formülü paylaşmak zorunda kalmamak için kendi hafızasını sildirerek, yeni hafıza yükleten Elif Seba, bu işlemin neden olacağı tüm riskleri de göze almıştır. Yaşadığı anlamsız olaylar ve gördüğü halüsinasyonlar neticesinde bu operasyonların başarısız olduğunu anlaması çok da uzun sürmez.
Yirmiüç On’da fanatik karşıt grupların da aslında ne kadar birbirine benzediğini ve konu ne olursa olsun fanatizmin insanlara ne denli büyük zararlar verebileceğinin altı çizilmektedir. Din fanatiği bu gruplar söz konusu ilacı genç nesil üzerinde uygulamak istemektedir. Çünkü ilaç, insan vücudunun gelişimine herhangi bir engel teşkil etmezken, beyin gelişimini 17 – 18 yaş sınırında durdurmaktadır. Böylece en hırslı ve savaşçı olunan yaşta sabit tutulacak genç beyinler yönlendirmelere de açık olacak ve yönlendirildikleri her türlü görevi sorgusuz yerine getirecek, sonuç olarak da grubun dünyadaki savaşçı nüfusları artacaktır.
Elif, kitabın başından beri yaşadığı beş gün içerisinde iyiden kötüye kolayca geçecek, kendisi üzerinde oynanan oyunları ancak eski hafızasına kavuştuğunda anlayacaktır. Sürpriz final ise iyi ve kötünün nasılda içiçe geçtiğini ve gerçeklerin hiç de göründüğü gibi olmadığını kanıtlıyor. Elif’in sonradan ortaya çıkan şaşırtıcı kimliği ise kitabın sonunda, okuyucuyu yoğun ve sürükleyici bir kurgunun ardından hayal kırıklığına uğratmayacak şekilde ortaya çıkıyor. Böylece okuyucu, kitabın devamını yani ikinci Yirmiüç On’u sabırsızlıkla bekleyecektir.